Çocuk Olmak
Çocuk Yaşta Yapılan Pembe Yaramazlıklar

Sonra anlatırım diye rafa kaldırdığım,ticarete atılma hikayemden bahsedeceğim sana bugün..Çocukluğum küçük bir kasabada geçti benim.Küçük bir mahalle..Benden beş yaş büyük abim İstanbul doğumlu olsa da ailenin yedi belası hep ben oldum,sanırım hala öyle :)Hırçın bir çocuk değildim ama fena yaramaz bir çocuktum.Tamam kabul biraz da hırçındım.İstediğim olana kadar çok mücadele eder,olmayınca hayata küserdim.Erkek çocuk gibi değildim ama bebeklerle de oynamayı seven bir yanım yoktu.Sokak oyunları daha cazipti elbet!Yakantop,dokuz taş,yerden yüksek,saklambaç,arada güreş :)) Şimdilerin birbirlerine selamı bırak tanımadığı komşuculuğu,o günlerin sokaklarında hayat bulurdu.Sabah soluğu aldığımız kaldırım taşları,akşam ezanına kadar sarıp sarmalardı bizi.Belki bilmezsin "akşam ezanında evde olmak"diye bir kavram vardı bizim çocukluğumuzda.Ezandan sonra eve girmek anneye büyük hakaret,yenilecek dayağın çoook uzaktan gelen sessiz çığlığıydı..Dayak evet..Şimdilerde "aman çocuğumun psikolojisi bozulur","aman bir bilene danışalım da öyle konuşalım oğlanla" diye titizlendiğimiz konularda kesin çözümdü :) Hele "anne terliği"nin üstesinden gelemeyeceği hiç bir pedagog hadise yoktu, bak söylüyorum!Yanlış anlama dayak iyidir,hoştur çocuklarınızı dövün demiyorum.Şiddet yanlısı bir insan hiç değilim.Zira ebeveynlere zamanın öğretisi oymuş demek,Bunu öğrenmişler,bununla yaşamış,bunu öğretmişler..barışık olduğumu anlatıyorum.Ama hiç birimizde anamız tarafından dövüldük diye delirmedik çok şükür, bunu da bilmeni isterim.Aslında bence en kayıp çocuklukta onların olmuş;başları okşanmamış,istekleri hiç önemsenmemiş,yokluk ortasında yoksun kalmış koca bir nesil!!Babam görevde olduğundan çoğu zaman annemle geçerdi ev yaşantımız.Kitap okumayı o zamanda çok severdim.Farklı kombinasyonlarda kitap okuyabilirdim mesela;vitrin tepesinde,yemek masasında yan yana duran sandalyelerin üzerine yatarak(bir gün uyuya kaldım oracıkta.Annem bulamamış,çok ağlamıştı.Güzel mekandı ama),el fenerini açıp yorgan altında vb.Abimde severdi okumayı.Kendi aldığım kitaplar bitince,onun kitaplarına dadanırdım.Olmadı okul kitaplığı o da olmadı mahalle kütüphanesi..Yabancı dille yazılmış isimleri Ayşe,Ali diye kodlayarak okumak daha bi keyif verirdi.Hala yaparım bazen..Neyse..
Annemin nerdeyse kimseye servis hazırlarken görmediğim kristal bardakları,kadehleri ve dahi onlarca zerzavat salonda bizden daha çok vakit geçirirdi.Orada yaşlandılar ve zaten orada da öldüler zavallılar :)Salon bizim için evin gizli bir mağrası,hazine avına çıkmak üzere gidilecek ilk duraktı.Misafirden misafire açılan kapısı,görkemli oymalı iskandinav takımları,tavana kadar uzanan vitrinler,el emeği danteller hep salona mahsus sıfat tamlamalarıydı.Bir kişiliği vardı salonların ve en mahrem şeyler orada gizlenirdi.Mesela babamın yurt dışından getirdiği altılı renkli meyve bıçakları,kadehler,karton malbora sigaraları ya da araba teyipleri,papiruslar,video kasetler,plaklar ve daha bir çok şeyin hepsi orada gizlenirdi.Konu komşudan değil tabiki yanlış anlama,BENDEN gizlenirdi tüm bunlar :)O vakitler memlekette yoktu belki bilmezsin varsa da çok az insanın evinde bulunurdu.Hani bir mahallelinin bir evde oturup Türk filmi izlediği zamanlar işte tam olarak benim çocukluğuma denk geliyor...Neyse..
Haftalık sebze,meyve pazarı Çarşamba günleri bizim apartmanımızın önünden geçen sokakta kurulurdu ve kilometrelerce uzanırdı.Pazarcı teyzeler,amcalar bir gece evvel eşyalarını kapı önlerine yığar,sabah gün doğmadan tezgahlarını kurmak için gelir,semtin güzide insanlarını satış için beklerdi.O esnaflardan biri de bendim.Yazları abimi kandırır soğuk su satar,kışları ise evimizin çelik kasa konumundaki salonundan aşırdığım eşyalara bir tezgah açardım.Abim istemezdi,pek ağır başlıydı kendisi ama dayak dediğin şey tek başına yendiğinde çok da can acıtırdı :) Kardeşlik bölüşmek demekti ve benim abim cidden bu işi çok iyi yapardı :) Su satmak sıkıntı yaratmazdı.Annemi bir şekilde bu konuya alıştırmıştık ancak evden birşeyler aşırıp satmanın cezası,çarmaha gerilmekle eş değerdi.Mahalleden tanıdıklara yakalanmamak adına uzağa açardık tezgahı;lakin kimi zaman bir komşudan döner, anneme gelirdi satılmış bir eşya. "Çocukların hevesi kırılmasın diye alıvermiştik "denip iade edilirdi,annemin al yanklı mahçup ellerine.o Mahçup el çok geçmeden bir silaha döner,biz al olana kadar hunharca sallanırdı sağa sola :) Bir süre sonra kendisiyle bir anlaşma yaptık.Artık evden eşya aşırmayacaktık,o da bize bir çözüm üretecekti.Hevesliydim,istekliydim abimi de yanlışa sevkediyordum :)O zamanlar yine kimsenin evinde olmayan tartımızı mahallelinin hizmetine açmaya karar verdik.Annem çarşamba günleri stresinden bir nebze uzak kaldı,bizde mahçup ellerinden..En çok kazanan mahalleli oldu,en üzülen ise onca çabaya rağmen bir gram olsun kilo veremeyen Emine Teyze :)
Abim çok sıkılır tezgahı bana bırakır eve çıkardı.Konu utanmak,işten kaçmak değildi.Kendine kalamıyordu kalabalıkta ama küçük kız kardeşine de kıyamıyordu.Kitaplarımızı indirirdik çoğu zaman tartıyla birlikte;o gürültünün içinde başka başka diyarlara,başka çocukların hikayelerine konuk olurduk.Abimin eve çıktığı zamanlar daha kuvvetli bağırırdım müşteri toplamak için,geldiğinde cebimdeki meteliklerle fazlaca havalı duruyordum çünkü.Beni yalnız bıraktığı zamanlar yevmiyesinden kesmiyordum zira o benim ortağımdı ve arada bende sıkılıp kayboluyordum sonuçta :) Abim kendi payına düşen parayla o zamanın en büyük eğlencesi atari salonuna giderdi..Ben sevmezdim atari,hala bilgisayar oyunları sevmem..boşa zaman kaybı..Kendi payımla tanesi 2,5 liradan çikolata,leblebi şekeri ve dondurma alırdım.Kardeş demek paylaşmak demekti!Abim çok iyi bir insandı,kardeşti ama en önemlisi çok iyi bir sırdaştı.Bu yüzden hayatımdaki devrimleri ilk o bilirdi,sevgilerimi ilk onunla tanıştırırdım..Beni çok sever,canı pahasına gözetirdi.Suçlu olduğumu bildiği bütün mahalle kavgalarımın arkasında sorgusuzca dururdu."Çiçeğim" diye severdi.Çok güzel severdi,pek güzel severdi beni..Onun kardeşi olmak çocukluğumda elde ettiğim en büyük lükslerden biriydi.İşteeee benim de ticarete atılmamın ilk temelleri o günlerde böyle delibozuk hikayelerle atıldı..Güzel günlerdi,çoook güzel günlerdi,çocuk olmak işin en keyifli yanıydı..Çocuk olmak ilkesi belirlenmemiş,tükenmezi kurumamış,renkli elişi kağıtlarına yazılmış gelip geçer sözleşmeler gibiydi..
Yine Görüşelim..
Şeyh Edebali'nin duasıyla,
İnsana rast gelesin!
Senin Tepkin Nedir?






