Usta Yazar | Yazdıkça Ustalaş, Ustalaştıkça Kazan & ilay https://www.ustayazar.com/rss/author/ilay Usta Yazar | Yazdıkça Ustalaş, Ustalaştıkça Kazan & ilay tr Copyright 2023 Usta Yazar& All Rights Reserved. ÇİKOLATANIN ACI TATLI TARİHİ https://www.ustayazar.com/cikolatanin-aci-tatli-tarihi https://www.ustayazar.com/cikolatanin-aci-tatli-tarihi Çikolatanın Acı Tatlı Tarihi..

    Çikolatanın geçmişi bundan tam 4000 yıl öncesine dayanıyor. Tarihi kaynaklara göre çikolata ilk kez Meksika topraklarında içecek şeklinde kullanılıyor. M.Ö. 1900'lerde şu anki Meksika topraklarında yaşamını sürdüren Olmekler'den önceki toplumun keşfi.

   Çikolata üretimi Orta Amerika'nın tropikal yağmur ormanlarına kakao tohumları ekilmesiyle ve daha sonra fermente edilerek macun haline getirilmesiyle gerçekleşiyor. İlk çikolata bugünün çikolatalarından çok farklı; sıvı halde acı bir içecek...Formülü ise şöyle: Fermente edilmiş ve macun haline getirilmiş kakao, su, vanilya, bal, acı biber ve diğer baharatlar... Olmek, Aztek ve Mayalar bu içeceğin enerji ve güç verdiğini, kişiyi mutlu ettiğini düşünerek mistik bir özelliği olduğuna inanıyorlar.

   Mayalar ise kakaonun büyüsüne kapılarak kakao tanrısı olduğuna inanıyor; mutluluk ve huzur için ona tapıyorlar. Bu dönemde çikolata çok değerli ve herkese sunulmayan bir içecek. Sadece kutsal seremonilerde; krallar, askerler, din adamları ve soylular tarafından içilebiliyor. Bazı kaynaklara göre, çikolatanın gücü o kadar abartılıyor ki, 16'ıncı yüzyıl Aztek kralının ve soyluların libidosunu yükseltmek için çok miktarda çikolata içtiği bile rivayet ediliyor.

   İlk kez 1847’de, J.S. Fry & Sons adlı bir İngiliz şirketi yenilebilir katı çikolatayı üreterek çikolata tarihinde önemli bir gelişmeyi gerçekleştiriyor. Rodolphe Lindt ise 1879’da kakao yağını homojen bir şekilde kakao tozuyla karıştıran bir makine üreterek kadife dokulu ve daha lezzetli bir çikolata üretiyor. 

Osmanlıda Çikolata

   “Çikolatanın on dokuzuncu yüz yılın başında İstanbul’da satılmakta olduğuna dair ilk ipucunu bir ekonomi sayfasına borçluyuz. 1857 senesinde, Journal de Constantinople gazetesi, yüz yılın ilk otuz yılında bazı ihtiyaç kalemlerinin fiyatlarının karşılaştırıldığı bir liste yayımlamıştı.

   Bu listede 1804 yılında çikolata da vardır. Okkası (aşağı yukarı bir kilo iki yüz elli gram diyelim) 5 kuruş olan çikolata, bu haliyle aynı sene okkası yüz para olan gravyer peynirinden iki kat, 32 paraya satılan tavuktan yaklaşık altı kat daha pahalıydı.”

   “Osmanlı piyasası çikolatayı bir içecek olarak değil katı haliyle, özellikle sütlü İsviçre çikolatalarının gelişiyle benimsemişti. Son yıllarda bir düşüş gözlense de sütlü çikolata Türkiye’de hâlâ beyaz ya da bitter çikolatadan daha fazla tüketiliyor. Bugün bitter’in yükselişi köklü alışkanlığımızın değişmeye başladığının işaretidir.”

]]>
Tue, 06 Apr 2021 02:38:59 +0300 ilay
Obsesif Kompulsif Bozukluk (Takıntı) Nedir ? https://www.ustayazar.com/obsesif-kompulsif-bozukluk-takinti-nedir https://www.ustayazar.com/obsesif-kompulsif-bozukluk-takinti-nedir Obsesif Kompulsif Bozukluk; obsesyon adı verilen takıntılı düşünce, fikir ve dürtüler ile kompulsiyon adı verilen yineleyici davranışlar ve zihinsel eylemlerden oluşan, takıntılı düşüncelerin günlük yaşamı etkileyecek, günlük aktiviteleri kısıtlayacak düzeye gelmesidir.

  Obsesif-kompülsif bozukluğu olan kişiler, kontrol edemedikleri yinelenen ve stres yaratan düşünceler, korkular veya görüntüler  (obsesyonlar) nedeniyle huzursuz olurlar. Bu düşüncelerin yarattığı anksiyete bazı hareketleri ya da rutinleri acil olarak gerçekleştirme ihtiyacına (kompülsiyonlar) neden olur. Ritüeller takıntılı düşünceleri önleme veya akıldan uzaklaştırma girişimiyle yapılır.

  Tekrarlanan hareketler gerginliği geçici olarak durdurur, obsesif düşünceler tekrar oluştuğunda kişinin bu hareketleri hemen tekrar etmesi gerekir. Obsesif-kompülsif bozukluğu olan kişiler saplantılarının ve takıntılarının gerçek dışı veya manasız olduğunun farkında olabilirler, fakat kendilerini durduramazlar.

 

Okb (Obsesif Kompülsif Bozukluk) Sıklığı

  Son yıllarda yapılan araştırmalarda OKB’nin her 100 kişiden 2-3’ünde görüldüğü saptanmıştır.

  Genellikle ergenlik döneminde ve 20-30’lu yaşlarda başlamasına karşın, okul öncesi çağdaki çocuklar dahil herhangi bir yaşta görülebilir. Erkeklerde daha erken yaşlarda başlamasına karşın genel olarak kadınlarda daha sık görülmektedir.

Okb (Obsesif Kompülsif Bozukluk) Belirtileri

  Obsesyon ve kompulsiyonlar toplumdan topluma, kültürden kültüre değişiklik gösterebilir. Ülkemizde ve tüm dünya toplumlarında en sık görülen obsesyon ve kompulsiyon türleri aşağıda örnekler verilerek sıralanmıştır. 

Obsesif Kompulsif Bozukluk; obsesyon adı verilen takıntılı düşünce, fikir ve dürtüler ile kompulsiyon adı verilen yineleyici davranışlar ve zihinsel eylemlerden oluşan, takıntılı düşüncelerin günlük yaşamı etkileyecek, günlük aktiviteleri kısıtlayacak düzeye gelmesidir.

   Obsesif-kompülsif bozukluğu olan kişiler, kontrol edemedikleri yinelenen ve stres yaratan düşünceler, korkular veya görüntüler  (obsesyonlar) nedeniyle huzursuz olurlar. Bu düşüncelerin yarattığı anksiyete bazı hareketleri ya da rutinleri acil olarak gerçekleştirme ihtiyacına (kompülsiyonlar) neden olur. Ritüeller takıntılı düşünceleri önleme veya akıldan uzaklaştırma girişimiyle yapılır.

  Tekrarlanan hareketler gerginliği geçici olarak durdurur, obsesif düşünceler tekrar oluştuğunda kişinin bu hareketleri hemen tekrar etmesi gerekir. Obsesif-kompülsif bozukluğu olan kişiler saplantılarının ve takıntılarının gerçek dışı veya manasız olduğunun farkında olabilirler, fakat kendilerini durduramazlar.

Yaygın obsesyon belirtileri:

  • Pislik veya mikrop bulaşmasından korkma
  • Başkasına zarar vermekten korkma
  • Hata yapmaktan korkma
  • Rezil olmaktan veya sosyal açıdan kabul edilemez bir şekilde davranmaktan korkma
  • Günahkar düşünmekten korkma
  • Düzen, simetri, kusursuzluk ihtiyacı
  • Aşırı kuşku ve sürekli güvence ihtiyacı

Yaygın kompülsiyon belirtileri:

  • Tekrar tekrar yıkanma, duş alma veya ellerini yıkama
  • El sıkışmayı veya kapı koluna dokunmayı reddetme
  • Kilit, ocak gibi şeyleri sürekli kontrol etme
  • Rutin işleri yaparken içinden veya yüksek sesle sürekli sayı sayma
  • Sürekli bir şeyleri belli bir biçimde düzenleme
  • Belirli bir sıraya göre yemek yeme
  • Genellikle rahatsız edici olan, akıldan çıkmayan ve uykuyu bölen kelimelere, görüntülere veya düşüncelere takılıp kalma
  • Belirli kelimeleri, cümleleri veya duaları tekrarlama
  • İşleri belirli bir sayıda yapma ihtiyacı
  • Değeri olmayan şeyleri toplama veya biriktirme
  • Tıbbi açıdan bu şekildeki düşünce ve davranışların hastalık sayılabilmesi için günlük işlevlerimizi etkileyecek, kısıtlayacak, bozacak kadar şiddetli ve yoğun olmalıdır.

    Obsesif-Kompülsif Bozukluk Nedenleri

    Nedeni tam olarak anlaşılmamış olsa da, araştırmalar biyolojik ve çevresel faktörlerin OKB ile ilişkili olabileceğini göstermiştir.

    Genetik nedenler

      OKB’li hastaların anne-babalarında ve diğer birinci derece akrabalarında OKB’nin sık olarak görülmesi hastalığın genetik olabileceğini düşündürmektedir.

    Beyin işlevlerinde bozulma ve serotonin

      Beyin üzerinde yapılan araştırmalarda beynin bazı bölgelerinde ve özellikle de beyin içindeki sinirsel iletimde önemli rolü olan serotonin maddesinin işlevlerinde bozukluk saptanması bunların OKB’nin nedeni olarak araştırılmasına yol açmıştır.

    Çocukluk çağı travmaları

      Çocukluk çağı travmalarına  (örneğin, cinsel istismar) maruz kalanlarda ileri yaşamlarında önemli bir stres yaşantısı ardından OKB’nin ortaya çıkabilmesi erken çocukluk dönemlerinin OKB gelişiminde önemli rol oynadığını göstermektedir.

    Kişilik özellikleri

      Kişilik yapısı olarak titiz, kuralcı, ayrıntıcı, mükemmeliyetçi özelliklere sahip olan kişiler OKB’ye yatkın kişiler olarak değerlendirilmektedir.

    Okb Nasıl Tedavi Edilir?

      OKB kendi kendine geçmez, bu yüzden tedavi edilmesi önemlidir. En iyi tedavi yöntemi ilaç ve bilişsel davranış terapisidir. Kronikleşme yani müzmin hale gelme olasılığının yüksek olması tedavinin önemini arttırmaktadır.

     Erken teşhis her zaman tedavi süresini kısaltır.

    İlaç  tedavisi

      Özellikle serotonin sistemi üzerinde etkili olan ilaçlar OKB tedavisinde oldukça yararlı olmaktadır. Serotonin Geri Alım Engelleyiciler adı verilen bu grup ilaçlar OKB tedavisinde yaygın ve başarılı şekilde kullanılmaktadır.

      Tedavinin ilk günlerinde hafif bulantı, baş ağrısı, uyku bozukluğu, midede huzursuzluk gibi geçici yan etkiler ile hastaların çoğunun dile getirmeye çekindikleri cinsel yan etkiler görülebilir. Ancak bu grup ilaçlar genellikle hastalar tarafından kolaylıkla kullanılan ve kullanımları sırasında bir sorun yaşanmayan ilaçlardır.

      Etkilerinin görülmesi için iki hafta kadar beklemek gerekir. İlacın etkili olup olmadığına karar vermek için en az 10 hafta süre geçmesi beklenmelidir. Etkili olduğuna karar verilirse tedavinin gerekirse günlük doz arttırılarak en az iki yıl sürdürülmesi gerekir.

    Bilişsel-davranışçı tedavi

      Obsesif hastalar kaygı verici düşünceler ile bu düşüncelerden kaçarak ve kaçınarak başa çıkmaya çalışırlar. Ne var ki düşüncelerden kaçmaya çalıştıkça bu düşünceler daha da artmakta ve böylelikle kısır bir döngü oluşmaktadır. Davranış tedavilerinde amaç hastayı kaygı veren ve kaygı oluşturduğu için kaçma ve kaçınma davranışlarına neden olan düşüncelerle  [obsesyonlar]  karşı karşıya getirmek ve bu karşılaştırmanın oluşturduğu kaygıyı azaltmak için devreye giren tekrarlayıcı davranışları [kompulsiyonlar] engellemektir. Bilişsel ve davranışçı terapiler hem hastalığın tedavisinde hem de özelikle tekrarlamaların önlenmesinde çok önemli bir yer tutmakta, tedavide bazen tek başlarına bazen de ilaç tedavileri ile birlikte kullanılabilmektedirler. Bilişsel davranışçı tedaviler tedavi seçenekleri arasında en önemli yeri tutmaktadır.

]]>
Fri, 05 Mar 2021 14:39:40 +0300 ilay
Hayatınızı Değiştirecek 3 Kitap https://www.ustayazar.com/hayatinizi-degistirecek-3-kitap https://www.ustayazar.com/hayatinizi-degistirecek-3-kitap Seyir- Piraye

   Sorunlarınızın tek kaynağının “dış dünya” olduğuna mı inanıyorsunuz? Sizi buna inandıran içinizdeki o hiç susmayan sesin peşine düşmeye hazır mısınız? Özgürlüğe ve gerçeğe doğru dönüşümün yolculuğu başlıyor. Seyir, bu topraklardan bir kadının hikayesini, değişimini, dönüşümünü, kendini yeniden var etmesini anlatıyor.

   Seyir, insanın işlemeyen yaşamının tek kaynağının, kendisi ve dünya ile ilgili inançlarıyla dolu zihin içeriği olduğunu keşfederek, çözüm için tek etkili formülün zihinden özgürleşerek kendi gerçeğini yaşamaya başlamak olduğunu savunan bir yazarın kaleminden dökülüyor.

   Yazar, zihin konusunda edindiği bilgiler, ulaştığı anlayışlar doğrultusunda geliştirdiği metodolojisini, insanın özgürleşmesi tutkusunu daha fazla kişi ile paylaşabilmek için bir roman kurgusunda ortaya koyuyor ve okuyucunun dönüşüm yolculuğunu başlatabilmesini hedefliyor. Seyir’de, tıpkı yaşamda olduğu gibi karakterler ve olaylar kurgu, yaşanan deneyimler ise gerçek. Seyir’in başrolünde ise bir kadın var.

Erkekler Mars'tan Kadınlar Venüs'ten- John Gray

   İlişkilerinde sorun olanlar ya da neden ilişkim yok diyenler bu kitabı kesinlikle okumalı. Kadınların daha kıvrak zeka, erkeklerin ise daha düz mantık olduğunu anltan bir kitaptır. Kadınların ve erkeklerin birbirleriyle olan ilişkilerine farklı yaklaşımlarını sergiliyor. John Gray, kişilerin 'Aşk Mektupları' tekniğiyle duygularını daha kolay ve dürüstçe açıklayabileceklerini öne sürüyor. Erkekler Mars'tan, Kadınlar Venüs'ten karşı cinsle iletişiminizi geliştirecek ve ilişkilerinizden elde etmek istediklerinizi sağlayacak pratik bir rehberdir... Karşı cinsle doyurucu ilişkiler kurmak isteyen herkes bu kitabı okumalı.

Seninle Başlamadı- Mark Wolynn

   Hayatınızdaki her şey yolunda gidiyor olsa bile bazen içinize dönüp baktığınızda, derinlerde bir yaranın varlığını hissedebilirsiniz. Ya da kan kaybı sebepsizce dinmek bilmeyen bu yara, sizi ruhsal açıdan çoktan yıpratmış olabilir. Bu konuda belki de defalarca psikolojik destek aldınız. Size tüm samimiyeti ve uzmanlığıyla yardım eli uzatan danışmanınızın karşısında, tüm yaşamınızı yeniden gözden geçirdiniz. Peki ya sorunun kaynağı sizin yaşadıklarınızda değil de kalıtımsal mirasınızdaysa? 

   Psikolog, eğitmen ve yazar Mark Wolynn; Seninle Başlamadı adlı kitabında, travmaların genetik kodlarla nesilden nesile aktarılabileceğini ortaya koyuyor. Yıllar süren uzun çalışmalar ve klinik incelemeler sonucu kaleme alınan eser, günümüzde psikoloji dünyasının en önemli konu başlıklarından birini irdeliyor: Yaşanan travmaların izlerine soyun devamında da rastlanması… Yapılan bilimsel araştırmalarla da ispatlanan bu gerçek, psikoloji alanında yepyeni yaklaşım ve çözümleri de beraberinde getiriyor. Bu doğrultuda Mark Wolynn; okurlarına, yaşadıkları psikolojik buhranlar için “Seninle başlamadı.” diyor.

Atalarınızın Sorunları, Sizin Zihninizde Çözüm Bulmayı Bekliyor Olabilir

   İnsan yaşadığı bir acıyı geride bırakmış olsa bile, o artık yaşanmıştır. Ve bazı acılar insanı öyle derinden etkiler ki tam anlamıyla iliklerine kadar işler. Hatta söz konusu acı tecrübeler kişinin yaşam süresi boyunca çözümsüz kaldıysa, ona son verme görevi gelecek kuşağa miras kalabilir.

   İnsan bedeninin en önemli parçalarından biri olan beyin, yaşanan tüm anıları bilinç veya bilinç altında muhafaza eder. Bu nedenle çocuklar nasıl ki bedensel olarak ailelerine benzerlik gösteriyorsa, zihinsel olarak da onların yaşamından belirli izler taşıyabilir. Seninle Başlamadı kitabını okurken, siz de hayatınızı yeniden gözden geçirecek ve aşamadığınız sorunlara daha uzaktan bakabilmeyi başaracaksınız. Hatta kendinizde bunları yalnızca birey olarak değil, geleceğin anne ve babaları olarak da aşma cesareti bulacaksınız.

]]>
Fri, 05 Mar 2021 13:48:42 +0300 ilay
Etkili Odaklanma Yöntemleri https://www.ustayazar.com/etkili-odaklanma-yontemleri https://www.ustayazar.com/etkili-odaklanma-yontemleri    Aktif olarak sadece tek bir şeye odaklanmak demek, aynı anda etrafımızda olup biten tüm diğer şeyleri odağımızın dışında bırakmak demektir. Bu şu anlama geliyor; bizim için şu an en önemli olan şeye “evet” deme, onun dışında kalan her şeye de “hayır” deme disiplini geliştirmek.

Etkili odaklanmanın yolları:

Doğru şeylere odaklanmak

 Zihnimizi etkili bir şekilde kullanabilmenin iki önemli noktası vardır:

  • Ne istediğimizi bilmek,
  • Tüm dikkatimizle istediğimiz şeye konsantre olmak.

Oldukça derin odaklanabilme becerisi geliştirmiş bile olsak, yanlış şeylere odaklandığımız sürece sadece yanlış şeyleri çok güzel yapma becerisi geliştirmiş oluruz. Bu yüzden ne istediğimizi bilmek ve sadece istediğimiz şeye odaklanmak çok önemli.

Odaklanma becerisi, bireysel disiplin gerektiren ve hayatımızda oldukça büyük önemi olan bir unsurdur. Odaklanma becerisi geliştirmiş bir kişi, kendisi için neyin doğru, neyin yanlış olacağını çok daha kolay ve hızlı bir şekilde ayırt edebilir.

Odağımızı Yönlendirmenin Önemi

Eğer içimizden odağımızı istediğimiz şekilde yönlendiremezsek, odağımız, dışsal etkenlerin taleplerinden etkilenmeye başlar. Elbette kendimizi 100% izole edemeyiz ve bir ölçüde dış etkenlerin odağımız üzerinde etkisi olacaktır. Ancak bunun dengesini oluşturmak çok önemli. Esas kontrolün kimde olduğu çok önemli.

Odaklanmayı kontrol edebilmemizin bir başka önemli yanı da, hayatın güzelliklerini görmemizi sağlamasıdır. Eğer istersek, hayatımız boyunca hayatın olumsuz yanlarını görebiliriz. Ama buna ne gerek var? Her olumsuz durumun içinde mutlaka olumlu bir yan vardır. Onu bulup, ona odaklanmak da bizim kontrolümüzde olmalı. Mesela, güne olumsuz haberleri okuyarak başlamak yerine, enerjimizi yükselten, bize güç ve umut veren yazılar okuyarak başlamak, odağımızı olumlu yönde tutacaktır.

Odaklanma Süreci

Odaklanma sürecini basit bir şekilde özetlemek gerekirse:

  • Tek bir hedef belirlenmeli,
  • Tüm ilgi ve dikkat, o tek bir hedef üzerinde toplanmalı,
  • Bu hedefi gerçekleştirene kadar dikkat dağıtan dış etkenlerden mümkün olduğunca uzak durmalı. “Hayır” diyebilmeli.

Akışta Olmak

Akışta olmak, o an yaptığımız şeye fazla odaklanıp, onunla bir olma halidir. Zaman nasıl geçer farketmeyiz. Neredeyse, etrafımızda olup biten hiçbir şeyin farkında olmayız. İşte akışta olma durumuna geçtiğimizde, çok az efor sarfederek, en yüksek performansı gösteriyor oluruz. Bana göre zihinsel odaklanmanın en üst noktası budur.

Odaklanmamızı Engelleyen Faktörler Nelerdir?

1. Motivasyon Eksikliği

Motivasyon eksikliğinin nedenini bulmak için, bu yazının başlarına dönmek gerekiyor. Çünkü motivasyon eksikliğinin nedeni, hedeflerimizin net olarak belirleyememiş olmamızdır. Doğru hedefleri net bir şekilde belirleyip, ufak ve mantıklı parçalara böldükten sonra, motivasyon kendiliğinden oluşacaktır.

2. Çevresel Faktörlerin Fazla Dikkat Dağıtması

Eğer dış faktörler, hedeflerimize ulaşma konusunda bizi engelleyici boyuttaysa, onlara “hayır” demeye başlamamız gerekiyor. Hedeflerimize ulaşana kadar, nelerden vazgeçmemiz gerektiğine, neleri yapmamız gerektiğine çok net karar vermek lazım. Çevremizdeki insaları da bu konuda hazırlayabiliriz.

3. Zihnimizdeki Engeller

Eğer, yapmamız gereken şeyi, sırf bir başkası bizden yapmamızı istedi diye yapıyorsak ya da gerçekten yapmamız gerken şeyin bu olmadığına inanarak yapıyorsak, büyük bir ihtimalle o şeye odaklanmamız çok zor olacaktır. Tatmin olmadığımız işleri yaptığımız sürece, zihnimiz bir direnç gösterecektir. Önemli olan, gerçekten, içimizdeki sesi dinleyerek ne yapmak istediğimizi bulmak ve ona ulaşana kadar da bu hedefe sadık kalmak.

]]>
Sun, 14 Feb 2021 22:41:04 +0300 ilay
''BACKSTER ETKİSİ'' Bilimsel Gerçek Bir Öykü https://www.ustayazar.com/backster-etkisi-bilimsel-gercek-bir-oyku https://www.ustayazar.com/backster-etkisi-bilimsel-gercek-bir-oyku

   1966 yılında, Amerika’nın tanınmış yalan makinesi uzmanı Cleve Backster, güvenlik görevlilerine poligraf aygıtının kullanımı eğitimini verdiği okulunda uykusuz bir gece daha geçirdi.

   Sonra sırf eğlence olsun diye, yalan makinesinin elektrotlarını kocaman yapraklı tropikal bitkisinin üzerine yerleştirdi. Yalan makinesi çeşitli korku, sevinç, şaşkınlık gibi durumların elektriksel değişimlerini ölçtüğüne göre, belki bitki de su dökünce seviniyordur diye alaylı alaylı güldü.

   Bitkiyi suladığın da galvanometre zikzaklar çizerek aşağı doğru indi. Oysa yukarı doğru bir hareket bekliyordu Backster. Yaprağını sıcak kahveye soktuğunda da beklediği tepkiyi görmedi.

   Sonunda kibriti alıp bitkiyi yakmayı düşündüğünde her şey değişti. Bitki çılgınca galvanometrenin ibresini tavan yaptırdı. İnanamadı Backster. “Nasıl yani?” dedi kendi kendine, “Bitki düşüncelerimi mi okudu?”. İnsanlık tarihinin önünde yeni bir dünya açılıyordu artık. Deneyler deneyleri kovaladı. Bitkilerin sadece düşünceleri okumakla kalmayıp çevrelerindeki her şeyi hissettikleri de çıktı ortaya. Kaynar suya atılan karideslerin ölümlerini, eline iğne battığında duyulan acıyı da hissediyordu bitkiler.

  Hatta kilometrelerce ötede olunsa bile yaşanan sevinç ve üzüntüleri de hissediyordu. Hatta korkudan baygınlık bile geçiriyordu.

   Bir gün şehir dışından gelen bir botanikçi bayan içeri girdiğinde bütün bitkiler sessizleşti. Hiç birinden tepki gelmiyordu. Sanki hepsi birden sessizliğe bürünmüştü. Taaa ki o bayan hava alanından uçağa binip gittikten 45 dakika sonra yeniden tepki vermeye başladılar.

   Bayan botanikçinin bitkileri kurutup ölçümler yaptığını öğrendiği zaman anladı Backster, bayanı görünce bitkilerin korkudan bayıldıklarını.

   Bir deney tasarladı. 6 yardımcısına aynı gece aynı saatlerde yapmak üzere farklı görevler verdi. Görevlerden biri gece yarısı gelip laboratuvardaki bitkilerden birini söküp parçalamaktı.Ertesi gün o gece bitkiyi parçalayan yardımcı içeri girdiğinde bütün bitkiler çılgınlar gibi haykırmaya başladı galvanometrelerin ibrelerinin tavan yapmasını böyle adlandırıyor Backster.

   Bu deneyden anlaşıldı ki bitkiler sadece hissetmiyor, aynı zamanda hafızaları da var. Ve Amerika’da bazı adli vakıalarda bitkilerin şahitliğine başvurulmaya başlandı. Bitkiler asla yanlış sonuç vermiyordu çünkü yalan nedir bilmiyorlardı.

   Bu çalışmalar makale olarak yayınlanmaya başlayınca dünyanın dört bir yanından bilim adamları konu üzerinde çalışmalara başladılar. Sonuçlar akıl almaz.

   Koparılmış bir yaprak, kendisine güzel sözler söylenmesi durumunda normal yapraktan aylarca daha uzun süre canlı kalabiliyor. 120 km mesafedeki bir acıyı, sevinci hissedebiliyor.

   İnsanların düşüncelerini okuyabiliyor, kötülük yapanları hafızasına kaydedebiliyor. Aynı zamanda bu bilgileri diğer bitkilerle de paylaşıyor.

Kendisine kötü davranılan bitki üzüntüsünden intihar bile ediyor!

Yanındaki bitkinin susuz kalması durumunda kendi suyunu onunla paylaşıyor!

   Bitkiler, bütün canlılarla iletişim kurma konusunda bizim hayallerimizin ötesinde bir hassasiyete sahip. Her biri doğanın bir parçası. Belki bir gün onları daha iyi anlama imkanımız olursa bize tarihin bütün yaşanmışlıklarını bile anlatabilirler. Avatar filminin esin kaynağı da bu çalışmalar ve elde edilen sonuçları.

Bilelim ki dünyanın herhangi bir yerinde bir bitkiye kötü davranılırsa, bütün bitkiler bunu hissediyor.

   Hani “Kirazlı Kaz Dağı değil” diyorlar ya, emin olun Kirazlı’da kesilen bir ağacın acısını sadece Kaz Dağlarında değil, Munzur’da ki, Kuzey Ormanlarında ki, Salda’da ki, Toros’larda ki ağaçlar da hissediyor.

Bir gün biz de hissedeceğiz…

]]>
Sun, 14 Feb 2021 00:35:27 +0300 ilay
Esrarengiz Dyatlov Geçidi Vakası https://www.ustayazar.com/esrarengiz-dyatlov-gecidi-vakasi https://www.ustayazar.com/esrarengiz-dyatlov-gecidi-vakasi Dyatlov Geçidi Vakası, Rus dağcıların Ural dağları eteklerindeki sır dolu ölümü olayıdır. 2 Şubat 1959 yılında, Rus dağcı on arkadaş, Ural dağlarının eteklerinde bulunan ve bölgenin yerli kabilesi Mansiler tarafından “Ölüm Dağı” olarak adlandırılan bölgede bir gecede sır dolu bir şekilde ölmüşlerdir. Rus dağcılardan geriye ise, soğuktan kaskatı kesilmiş bedenleri, birinin koparılmış dili ve hiçbir darp izi olmamasına rağmen kırık kaburga kemikleri ve kafatası kırılmış bir dağcı kalmıştır. Olay yerine, ekibin lideri olan Alekseievich Dyatlov’un anısına “Dyatlov Geçidi” adı verilmiştir. 

On kişiden oluşan Rus dağcı ekibi Kuzey Ural Dağları’nın Otorten mevkiinde bir kayak ve kızak gezisi yapmaya karar vermişlerdir. On dağcıdan oluşan ekipte iki de kadın dağcı vardır. Çoğu profesyonel olan bu dağcı grubunun bütün üyeleri Ural Teknik Üniversitesi mezunu kimselerdir. Dağcı grubu, tırmanışa hazırlanmak için 25 Ocak 1959 tarihinde Ivdel’e varmışlardır. Buradan ise, otobüs ile Vizhai’ye devam etmişlerdir. Ekibin üyelerinden Yuri Yudin’dir Vizhai’de ayağını burkarak yolculuğunu sonlandırmış devam edememiştir. Bu tuhaf tesadüf ileride onun için aslında bir şans olmuştur çünkü yolculuğa devam eden dokuz Rus dağcı, son olarak 27 Ocak günü görülmüşlerdir.

  • Dağcıların geçiş güzergahları ve yolları arasındaki süreyi bilen Yuri Yudin, 9 kişilik ekibin 12 Şubatta Vizhai’ye geri dönmesi gerektiğini biliyordu. Yine de ortaya çıkan aksaklıklar nedeniyle grubun birkaç gün gecikmesini normal karşıladı. Fakat zaman geçip gruptan hala haber alınamayınca ordu ve helikopter desteğiyle arama kurtarma çalışmaları başlatıldı. Sonunda kamp alanı bulundu. Fakat kamp alanında dağcılar yoktu, olay yerinde sadece parçalanmış bir çadır ve dağcıların eşyaları vardı. Bunun üzerine çadırın etrafında inceleme yapılmasına karar verildi. İncelemelerde dağcıların ayak izleri tespit edildi ve izleri sürülmeye başlandı. Araştırma derinleştikçe araştırmacılarının ve bölge sakinlerinin kanını donduracak detaylar gün yüzüne çıkıyordu. 

    Araştırmalar ilerledikçe gruplar halindeki gençlerin cansız bedenlerine ulaşıldı. Çadırın etrafında yapılan araştırmadan anlaşıldı ki dağcılar çadırı içerden yırtmıştı ve gecenin karanlığında kimisi ayakkabı kimisi ise çorapla karın üzerinde koşmuşlardı. Kurtarma ekipleri umutsuzca artık dağcıların cesetlerini bulmak ümidiyle ormanlık alana yönelmişlerdi. Kamptan 500 metre ileride sedir ağacının dibinde dağcılardan Yuri Krivonişenko ve Yuri Doroşenko’nun cansız bedenlerine ulaştılar. İkili sedir ağacının dallarını toplayarak ateş yakmış ve ısınmaya çalışmışlardı. Dağcıların üzerlerindeki elbiseler alınmıştı. Daha sonra anlaşıldı ki sağ kalan dağcılar arkadaşlarına ulaştıklarında ölmüş olduklarını görerek onların giysilerini giymişlerdi.

    Araştırmacılar, sedir ağacı ile kamp arasında üç cesede daha ulaştılar. Olayın yaşanmasının ardından üç dağcının kampa dönmek için yolda ayrı ayrı hayatlarını kaybettikleri anlaşıldı. Talihsiz bu üç dağcı ekibin lideri Igor Dyatlov, Zina Kolmogorava ve Rüstem Slobodin’di. Diğer dört gencin cesetlerine ulaşmak ise iki aydan daha uzun sürdü. 4 Mayısta sedir ağacından 75 metre uzaklıkta dört dağcının daha cesetleri bulundu. Bu keşifle birlikte dağcıların, arkadaşları öldükten sonra elbiselerini giydikleri kanıtlanmıştı çünkü bulunduklarında Zolotaryov, Dubinnia’nın kürklü montunu ve şapkasını, Dubinina ise ayağına Krovinişenko’nun yün pantolonunu giymişti.

    Dokuz gencin ölümünden geriye kocaman bir sır perdesi kalmıştır. Olayın hemen ardından yapılan bir araştırma, dağcıların telefon ve kameraları çadırda bırakarak botlarını dahi almadan çadırdan kaçtıklarını göstermiştir.

    Peki, ama gece -30 derecelerde dağcıları o denli korkutan ve botsuz karda koşmalarına neden olacak ne yaşanmıştır?

    Akıllara bir sürü soru gelmiştir. Acaba dağcılar bölgenin yerlileri Mansiler tarafından öldürülmüş olabilirler miydi? Yapılan incelemelerde başka bir insanın ayak izine rastlanmamış ve tutuklanan Mansi yerlileri serbest bırakılmışlardır. Grubun üyesi olan Yuri Yudin, grubun lideri olan Dyatlov’un neden karın ortasına kamp kurduğuna anlam verememiştir. Muhtemelen dağın zirvesinden bir tuhaflık sezen Dyatlov, ormanlık alandan uzak durmuş ve dağın kendilerinin kontrolünde olması için kampı açık araziye kurmuştur.

    Arama kurtarma ekiplerinin ilk ulaştıkları cesetler olan Yuri Krivonişenko, Yuri Doroşenko, Igor Dyatlov, Zina Kolmogorova ve Rüstem Slobodin’e yapılan ilk incelemenin ardından ölüm nedenleri olarak Hipotermi teşhisi konulmuştur. Dağcılar soğuktan etkilenmiş ve gecenin karanlığında tek tek ölmeye başlamışlardır. Hatta Slobodin’in kafatasında bir kırık tespit edilmiş; fakat incelemelerde kırığın genel durumunun ölüm sebebi olmayacağı kanısına varılmıştır. Fakat şu da belirtilmiştir ki; Slobodin, o gece sebebi bilinmeyen darbeyi aldıktan sonra bayılarak soğuktan donmuştur. Olayın en ilginç yönü ise Brinollel’in kafatasındaki, Dubinina ve Zolotarev’in kaburgalarındaki kırıklardır. Daha da fazlası Dubinina’nın dili, gözleri ve dudağı yoktur. İlginçtir ki kaburgalarında kırıklar tespit edilen iki cesette de dışardan bir darbe izine rastlanmamıştır. Çok ilginçtir ki sonradan yapılan incelemede, elbiselerin üzerinde radyasyon kalıntılarına rastlanmıştır.

    Rus dağcılar acaba bir nükleer denemenin ortasında mı kalmışlardır? Çünkü nükleer patlamanın ardından oluşan sonik dalgada bu kırıkların oluşması normaldir. Fakat sadece iki cesette bulunan bu kırıklar olayı aydınlatmaya yetmemiştir. Bir başka ilginç iddia ise, kar adam olarak adlandırılan Yeti’lerdir. Fakat araştırma ekibi aylar süren çalışmaların ardından olay yerinde dağcılardan başka hiçbir insan türü canlının ayak izlerine rastlamamışlardır. 

    Böylece bu hipotez de çürütülmüştür. Uzaylıların varlığı ve radyasyon varyansları kafaları kurcalamıştır fakat o yetenekli ve profesyonel dağcıların gecenin karanlığında çadırdan kaçmalarının daha mantıklı bir sebebi aranmıştır. İster istemez çoğu kişinin aklına paranormal bir durum gelmiştir. Mansilerin o dağa “Ölüm Dağı” demelerinin bir sebebi olmalıdır. Dağcıların öldüğü gece gökyüzündeki tuhaf görüntüler ve dağdan gelen çığlıklar şüpheleri daha da arttırmıştır.

    Olay yeri adeta bir karantina alanı gibi kapatılmıştır. Olay yerinde bir de garip bir metal parçası bulunmuştur. Ayrıca gökyüzünde görünen turuncu kürelerin sebebinin daha sonra Ruslar tarafından yapılan R-7 Semyorka roket denemesine ait olduğu belirtilmiştir. Peki, ama Rus dağcıların bu sır ölümü nasıl aydınlatılabilmiştir? Telefonun, GPRS ve diğer elektronik aletlerin etkisiz kaldığı bu dağda bulunan fotoğraf makineleri ve kameraların Ruslar tarafından rehin alınması ortada bir gariplik olduğunu açıkça belli etmiştir. Dağcılar o bölgede görmemeleri gereken bir uygulama veya deneye tanık olmuş olabilirler miydi? Rus Hükümeti bunu kesinlikle yalanlamış fakat olay gecesinin resimleri ve videoları paylaşılmamıştır.

    Cesetler üzerinde yapılan incelemeler ve ölüm nedenleri araştırılmaya devam edilmiştir. Bir grup insanın -30 derecelerde dağın başında savunmasız bir şekilde donmaları elbette ki çok ilginç bir durum yaratmamıştır. Ama profesyonel dağcıların dışarıda donmalarının normal olması, dağcıların sedir ağacının yaş dallarını yakmaya çalışmalarını düşündüren bir diğer soru olmuştur. Bu teori kanıtlanmış ve ilk bulunan cesetlerden olan Yuri Krivonişenko ve Yuri Doroşenko’nun geçirdikleri şokun etkisiyle görme yetilerini yitirdikleri yalanlanmamıştır.

    Olayın şaşırtıcı başka bir detayı ise, Rüstem Slobodin’in donma anındaki şekli olmuştur. Slobodin’in yanağı ve dudağı şişmiş ve darp edildiği anlaşılmıştır. Ayrıca Slobodin’in midesini tutarak sırtını dönmesi de darbe almaya devam ettiğini ve boğuşma izleri olduğunun düşüncesini ortaya koymuştur. Akıllara gelen ilk soru şu olmuştur, “Rüstem Slobodin’in, o gece arkadaşı öldükten sonra kiminle boğuşmuş olabilir?” Yapılan incelemelerde ise çevrede hiçbir ayak izine rastlanmamıştır.

    Olay yerinde dört kamera bulunmuş ve olay yerinden kaçan dokuz dağcıdan sadece Semyan Zolotarev kamerasını yanına almıştır. Ne gariptir ki bu kamera kayıtları kimseyle paylaşılmamıştır. Ayrıca, grubun genel bir günlüğü olduğu gibi, Yuri Doroşenko da özel bir günlüğü tutmuştur. Fakat incelemelerde bunlara da ulaşılamamıştır. Olayla ilgili en önemli bilgi kaynağı ekipten ayrılan Yuri Yudin’dir. Yuri Yudin, arkadaşlarının ne kadar cesur olduklarını ve donarak ölecek kadar sıradan dağcılar olmadıklarını üstüne basa basa ifade etmiştir.

  • 1990 senesine gelindiğinde Rusya’nın yeniden yapılanması ile birlikte sır perdesi tekrar aralanmaya çalışılmıştır. Arşivden çıkarılan olay tekrardan araştırılmaya başlanmıştır. Fakat genç dağcıların yakınları aldıkları cevaplardan hiç tatmin olmamışlardır. Herkesin ağzında aynı cevap “travmatik hipotermi” vardır. Hiç kimsenin anlam veremediği tek olay kamp çadırının neden orman bölgesine kurulmadığı olmuştur.

    Olay yaşandığında 22 yaşında olan Yuri Yudin daha sonra olayı incelemeye başlamıştır. İlk hatırladığı olay Rus yetkilerinin olay yerine kimseyi bırakmamaları olmuştur. Yudin, olayın birinci tanığı olarak bilinmektedir. Ekibini bileği burkulduktan sonra terk etmek zorunda kalan dağcı, 19 Temmuz 1937 tarihinde doğmuş ve 27 Nisan 2013 tarihinde ise hayata gözlerini yummuştur. Yudin, sır dolu ölümün kanıtlandığını görmeden öbür dünyada dokuz arkadaşına katılmıştır. Bütün ömrü boyunca arkadaşlarını rüyasında gördüğü söylenmiştir. Aklındaki sorulara cevap bulamayan Yudin, ölümüne dek psikolojik destek almak zorunda da kalmıştır. Bir belgesel çekimi esnasında Yuri Yudin “Hayatım boyunca bir soru sormak hakkım olsaydı, o’da “o gece arkadaşlarıma ne oldu? sorusu olurdu” demiştir.

]]>
Sat, 06 Feb 2021 21:40:04 +0300 ilay
Zekanın Kaynağı Genetik Mi ? https://www.ustayazar.com/zekanin-kaynagi-genetik-mi https://www.ustayazar.com/zekanin-kaynagi-genetik-mi   >Zekânın, sadece genetik olduğunu söylemek konuya eksik bir bakış açısı getirmek olacaktır. Çünkü zekâ hem genetik hem de çevresel faktörlerden etkilenen karmaşık bir yapıdır. Bilim adamlar zekâyı etkileyen genler üzerinde birçok araştırma yapmışlardır. Sonuçlar genetiğin zekâ düzeyi üzerinde etkiliği olduğunu göstermekle birlikte, çevresel faktörlerinde zekâyı geliştirdiğini de gösteriyor.

  >Zekânın genetik kaynağını göz ardı etmek mümkün değildir. Ama yüksek zekânın bir diğer nesile nasıl ve ne zaman geçtiğini de açıklamak her zaman mümkün olmamaktadır.

Zekâ nedir?

Zekânın tanımın belirli bir çerçevesi bulunmuyor. Sözlük anlamında zekâ için, insanın düşünmesinden akıl yürütmeye, nesnel gerçekleri algılamadan kavramaya ve yargılamadan sonuç çıkarmaya kadar olan tüm yetenekleri, şeklinde bir açıklama getirilmektedir. Yani zekâ, içgüdüsel ve otomatik davranışlar yerine düşünerek akıl yürütme ve anlama yeteneğidir şeklinde açıklanabilir.

Birçok zekâ tanımı içerisinde, deneyimlerden öğrenme ve değişen ortamlara uyum sağlama yeteneği bilgileri bulunur. Zekâ unsurları arasında akıl yürütme, planlama, soyut düşünme, problem çözme ve karmaşık durumları anlama becerileri vardır.

Çevre ve Beyin İlişkisi

Çevrenin beyin gelişimi üzerine yapılan araştırmalar farklılık gösteriyor. Yani bir araştırmaya göre zekânın genetik etkisi % 75 iken çevrenin etkisi ise % 25 olarak açıklanırken başka bir araştırma da bunun yaşa göre değiştiğini vurguluyor. Yani küçük yaşlarda genetik etki % 20’lerde gençlerde %  40 olurken orta yaşlarda ise % 60 olarak değişiyor.

Ancak çevre zekâ üzerinde etkin bir faktördür. Doğru eğitim, beslenme ve iyi bir ortamda yetişme çocukların IQ seviyelerini 10 puan civarında arttırdığını gösteren çalışmalar bulunuyor. Aslında çevrenin, zekâ üzerinde görülmeyen ve bilinmeyen büyük bir etkisi olduğu söylenebilir.

Sinaps Nedir?

Beyin, kafatası içerisinde yer alan ve vücudun komuta merkezi olarak çalışan bir organdır. İnsanın hem ruhsal hem de bedensel tüm durumlarını kontrol eder. Normal bir insan beyni ortalama 1200 ile 1800 gram arasında değişir ve ortalama 15 milyar sinir hücresine sahiptir. Yaklaşık olarak da 15 trilyon beyin hücresi yani sinaps içerir. Sinaps, sinir hücrelerinin başka sinir hücrelerine, kas veya salgı bezlerine mesaj iletmesini sağlayan bağlantı noktalarıdır.

Sinaps Aşırı Üretimi

Doğum sonrasında beyinde yeni sinapslar oluşmaya başlar. Özellikle de görme ile ilgili 3. ve 4. aylarda adeta sinaps oluşmasında bir patlama yaşanır. 4. ve 12 ay da ise bir yetişkinin beynine göre birim alan başına % 150’den fazla sinaps içerir. Küçük çocuklarda sinaps sayısı yetişkinlere göre kat be kat fazladır.

Aşırı sinasp üretimi, deneyimlerin oluştuğu beynin değiştiği dönemdir. Bu yaşamın ilk yıllarında fazla iken 4 ile 5 yaştan sonra azalmaya başlar.

Sinaps Budaması Nedir?

Çocuklukta 15 trilyona yakın sinaps varken bu sayı yetişkinlikte oldukça azalıyor. Neredeyse yarıya kadar düşüyor. Yaşlandıkça bazı sinir hücreleri arasındaki sinapslar kopartılıyor. Buna da sinaps budaması denilmektedir. Burada amaç  eski bilgileri silerek yeni bilgilere yer açmaktır.

Yapılan araştırmalar sonucu az kullanılan sinaptik bağlantıların C1q isimli bir protein tarafından işaretlendiğini gösteriyor. Mikroglial hücreleri de bu işareti tespit ediyor ve bu proteine bağlanıyorlar. Bu şekilde o sinaps bağlantısı yok ediliyor yani budanıyor. Bunun temeli beynin kapasitesini arttırmak, daha fazla öğrenmek için yeni bağlantıların kurulmasına olanak vermektir. Sinaps budaması ile beynin güçlenmesi için fiziksel olarak yer açılıyor.

Deneyime Bağlı Sinir Hücresi Değişimi

Genetik her zaman yapıları oluşturmada yeterli gelmez. Yapıların ve bağlantıların oluşması deneyim ve çevre gibi faktörlerle şekillenir. Yani deneyime bağlı olarak sinir hücrelerinde değişimler meydana gelir. Mesela katarakt sebebi ile gözde görüş bozukluğu olduğunda böyle bir durum gerçekleşir. Görme olmaması sebebi ile buradaki sinirler işlevlerini yapamazlar. Buradaki sinir hücreleri ve bağlantılar zamanla kaybolur.

]]>
Sat, 30 Jan 2021 21:29:59 +0300 ilay
Aşık Olan Kalbiniz Değil, Beyniniz. https://www.ustayazar.com/asik-olan-kalbiniz-degil-beyniniz https://www.ustayazar.com/asik-olan-kalbiniz-degil-beyniniz  -Kalp her zaman sevginin sembolü olmuştur. Çünkü sevdiklerimizi gördüğümüzde kalbimizin hızlı ve güçlü atması, ona tepki vermesi aşkın kalbimizde yer aldığına olan inancı güçlendirmiştir. Bu da kalbi, vücuttaki sevgi merkezi haline getirmiştir. Yapılan incelemeler ve araştırmalara göre bu inandıklarımız ne yazık ki doğru değil. Kalbin sevgi ile herhangi bir ilişkisi yok.

 -Kalp, vücudun en önemli organı olmakla birlikte ana görevi olan vücudun her yerine kan pompalayan bir kas olması dışında işlevi yoktur. Aslında kalp, beynin hizmetindedir. 2500 sene önce Hipokrat’ın söylediği duyguların beyinden doğduğu sözü de böylece gerçekliğine kavuşmuş olur.

Aşk İle İlgili Yapılan Bilimsel Çalışmalar Nelerdir?

Bu konuda yapılan ilk çalışmalar ağırlıkla gözlemler ve psikiyatrik ölçümler üzerineydi. Ancak teknoloji ilerledikçe MR yani beyin görüntülemesi temelli çalışmalarda yapılmaya başlanmıştır. Beyin görüntülemesinde temel mantık yapılan işle alakalı olarak beyinde bazı bölgelere kan ve oksijen akışının oluşması ve bu da beyinde bir değişikliğe neden olmasıdır.

Aşk Beyinde mi Kalpte midir?

Bu konuya aşk beyinde başlar, kendini kalpte gösterir şeklinde bir açıklama getirebiliriz. Aşk duygusu vücut üzerinde bazı etkilere neden olur. Nabız artışı, terleme, çarpıntı, iştah azalması, mide asidi ya da bağırsak hareketliliği şeklinde fiziksel belirtiler kendini gösterir.

Geçmiş dönemler bu etkilerin kalple ilgili olduğu düşünülmüştü. Ancak artık kesinlikle diyebiliriz ki aşk beyinde başlayarak, kalpte de yansımasını bulur.

Aşk Beyinde Nasıl Oluşuyor?

Beynimiz en kapsamlı organımızdır. Beynin her bölgesi farklı işlevleri organize eder. Duygulardan ve sevgiden orta beyin sorumludur. Yani sevgi orta beyin tarafından algılanır. İnsan sevdiğini görünce orta beyin kalbin daha hızlı ve güçlü atmasına neden olan kimyasalları salgılattırır.

Aşkın Mekanizması ve Salgılanan Hormonlar Hangileridir?

Hormonlar vücudumuzun bazı faaliyetlerini kontrol etmeye yarayan salgılardır. Mesela kortizol hormonu, stres ve yorgunluğu etkileyen hormondur. Aşkın başlarında dopamin en yüksek noktadır. Endorfin ve sinir büyüme faktörleri de artış gösterir. Kanda serotonin azalırken erkekte testestereon azalır ve kadında ise bu hormon artar. Aşk sevgi bağına dönüştükçe de artan hormonlar azalır. Bu dönemde oksitosin ve vazopressin atarak çiftler arasında bağın kuvvetlenmesini sağlar.

Aşk Kadın ve Erkek Beyninde Nasıl İşler?

Yapılan araştırmalar kadın ve erkek beyninin aşktan farklı şekillerde etkilendiğini göstermiştir. Erkeklerde görsel alanın daha aktive olduğu ortaya çıkarken, kadınlarda ise dikkat ve bellek alanının daha aktive olduğunu ortaya konulmuştur.

Aşkın Ömrü Var Mı? Aşkın Ömrü, 12-18 Aydır!

Dünya üzeride aşkın sonsuza değin süreceği algısı olsa da aşkın kimyası ve beyindeki kimyasal etkilerin normale dönme süreci incelendiğinde aşkın ömrünün 12 ile 18 ay kadar olduğu ortaya çıkmıştır. Yani aşk ortalama 2 yıl içerisinde biter ama aşka eşlik eden sevgi halen devam eder.

Aşkta Mantıklı Davranmak İçin Neler Yapılmalı?

Aşkın olunduğunda mantıklı duyguların üste çıkması çok zordur. Çünkü aşık olunduğunda akıllı olma, mantıksal çıkarım, karar verme de etkili alın lobundaki çalışmaların azaldığı ve hatta işlevlerin zayıfladığı gözlemlenmiştir. Bu lob mantığın, ahlakın, saygının ve sosyal kurallara uymanın kaynağıdır.

Aşk ile Sevgi Arasındaki Fark Nedir?

Aşk kolay kontrol edilemeyen, daha delice kararların verildiği dönemlerdir. Sevgi ise daha kalıcı olup, mantığın ve kuralların ortaya çıktığı dönemleri kapsar.

Sadece Üreme İçgüdüsüyle Mi Âşık Oluruz Yoksa Aşk Bağımsız Bir Olay Mıdır?

Bu konuda farklı bilim dallarından farklı cevaplar alınabilir. Ancak hala birçok bilinmeyeni barındıran bu duyguyu etkileyen birçok faktör vardır. İnsanoğlu modernleşse de halen içgüdüleri etkilidir. Yani üreme duygusu ile âşık olmayız demek doğru olmayabilir.

Aşkın Avantajları ve Yararı Var Mıdır?

Aşkın insanlar üzerinde birçok olumlu etkisi kanıtlatmıştır. Yaratıcılığı tetiklediği, beyni gençleştirdiği, sağlığı iyileştirip, bakış açısını değiştirdiği söylenebilir.

]]>
Sat, 30 Jan 2021 21:23:39 +0300 ilay
Körler Rüya Görür Mü ? https://www.ustayazar.com/korler-ruya-gorur-mu https://www.ustayazar.com/korler-ruya-gorur-mu  >İnsan vücudu günün sonunda yorgun düşerek iç organların ve bünyenin tam anlamıyla zayıflaması sonucu halsizlik ve uyku ile birlikte yarı uyanık şekilde hayaller görür. Bunların tamamının düşüncelerinizle harmanlanması olayıdır rüyalarımız.

 >Rüyalar, yaşamımızda en açıklanamaz, en gizemli ama bir o kadar da heyecanlı deneyimlerinden biridir. Geçmişten günümüze rüyalar insan yaşamında önemli bir role sahip olmuştur. M.Ö. 3000’lerde verilen kararlarda etkili olurken, Roma döneminde bazı rüya analizleri Roma Senatosuna bile sunulmuştur.

  >Birçok bilinmezin açıklığa kavuştuğu günümüzde rüyalar ile alakalı birçok konu halen bilinmezliğini korumaktadır. Bu konuda cevaplanmamış birçok soru var. Yapılan her araştırma, cevaplanan her soru beraberinde daha fazla soruyu ve bilinmeyeni de getiriyor

Uykumuzda Kaç Saat Rüya Görürüz?

Rüyaların ne kadar sürdüğü konusunda halen kesin bir bilimsel açıklama yapılamamıştır. Bazı bilim adamları rüyaların saniyeler içinde olup bittiğini bazıları da saatler sürdüğünü söylemektedir. Ancak yapılan araştırmalar sonucunda rüyaların 20 saniyeyi geçmediğini şeklinde açıklamalar yapıyor.

Körler Rüya Görür Mü?

Görme engelli kişiler de rüya görebilirler. Sonradan görme engeli yaşayan kişiler rüyalarında daha önce gördükleri görüntülere dayalı rüyalar görebilirler. Ancak doğuştan kör olan insanlar hiçbir görsel imaj görmezler. Onlar rüyalarında ses, koku, dokunma gibi diğer duyu organları ile alakalı imajları aynı görsel rüyalar gibi canlı şekilde hissederler.

Hayvanlar Rüya Görür Mü?

Bu konuda birçok hayvan üzerinde deneyler ve çalışmalar yapılmıştır. Bu çalışmalar sonucunda hayvanların uykuları sırasında rüya gören insanlarla aynı beyin dalgasını gösterdikleri ortaya çıkmıştır. Hayvanların uyurken ki göz ve beden davranışları da onların rüya gördüğünü gösteren ikincil kanıtlardır.

Rüyamızın Ne Kadarını Hatırlarız?

Çoğu insan rüyalarını hatırlamakta zorluk çeker. Çünkü uyandıktan sonra ilk 5 dakika içerisinde gördüğümüz rüyanın yarısını unuturuz. 10 dakika geçtikten sonra ise neredeyse % 90’nını unuturuz.

Gündelik Yaşam Rüyamızı Etkiler Mi?

Genel olarak rüyaların ifade ettiği şeylerin anlamsız olduğu düşünülür. Ancak yeni araştırmalar günlük hayatımızda yaşadıklarımızın rüyalarımızı etkilediğini gösteriyor. Yapılan çalışmalar psikolojik ihtiyaçlardan hayal kırıklıklarına, duygusal sorunlara kadar tüm bu unsurların rüyaları etkilediğini gösteriyor.

Araştırmacılar psikolojik olarak kötü dönemlerden geçen kişilerin, korku ve öfke duygularının hakim olduğu olumsuz rüyalar görme ihtimallerinin arttığını tespit ediyorlar. Mesela hayal kırıklığı içerisinde olan insanlar, sürekli olarak rüyalarında başarısız olduklarını ya da saldırıya uğradıklarını görme eğilimi içerisindedirler.

Videolar ve Oyunlar Çocukların Rüyasını Etkiler Mi?

Genel olarak yapılan araştırmalar videolar ve oyunları ve rüyaların arasında bazı ilginç paralellikler olduğunu ortaya çıkarıyor. Video oyunları çocukların daha geniş hayal güçleri olmasını sağlıyor. Bu da onların rüyalarında daha farklı ve yaratıcı olmasına neden oluyor.

Çok sık video oyunu oynayanların rüyada olduklarını fark ettiklerini gösteren araştırmalar bulunuyor. Ayrıca bu kişilerin kabus tarzı rüyaları daha az korkutucu buldukları ve hatta böyle rüyalarda kendilerine ve rüya temasına hakim olduklarını gösteriyor.

Ortak Görülen Rüyalar Var Mı?

Dünya üzerinde ortak görülen rüyalar bulunuyor. Belli başlı ortak rüya temaları arasında; biryerden düşmek, okula veya işe çıplak gitmek, ölmek, tuvalet rüyaları, bir ünlü ile tanışmak, kovalanmak, bir şeye geç kalmak, uçmak temaları yer alıyor. Mesela kadınların kendilerini hamile olarak görmesi de ortak rüyalar arasında sayılıyor.

Beslenme Şekli Rüyaları Etkiler Mi?

Yediklerimizin rüyalarımızı etkilediğine dair bilimsel bir kanıt bulunmuyor. Ancak bazı insanlar aşırı baharatlı yiyeceklerin kötü rüya görülmesine neden olduğunu da düşünüyorlar. Yediklerimiz ruh halimizden uyku kalitemize kadar birçok durumu etkiler. Sonuçta bedenimizi etkileyen her durum rüyalarımıza da etkileyecektir.

Aç Kişi Kendini Mutfakta Mı Görür?

Aç kişilerin rüyalarında kendilerini mutfakta görmelerinden ziyade rüyalarında yemek yiyip su içtiklerini görmeleri daha muhtemelendir. Açlık durumunda hem beden hem de zihin hayatta kalma moduna geçer. Bu da rüyaları etkileyen en önemli unsurdur. Aç kişiler her çeşit yiyeceğe karşı çok canlı rüyalar görme eğilimdedirler.

]]>
Sat, 30 Jan 2021 21:14:09 +0300 ilay
Yüz Şekline Uygun Makyaj Tüyoları https://www.ustayazar.com/yuz-sekline-uygun-makyaj-tuyolari https://www.ustayazar.com/yuz-sekline-uygun-makyaj-tuyolari Makyaj yaparken deneysel bir çalışma yapıyormuş gibi hissederiz, eğleniriz ve kurallara bağlı kalmak istemeyiz. Ama uzmanlardan edindiğimiz bilgiler, yüz şeklimize uygun makyaj yapmak konusunda bir fikir vererek daha iyi görünmemize yardımcı olur.

OVAL YÜZ 

Oval Yüz

-Oval yüz, en orantılı olan yüzdür. Bu yüzden standart makyaj uygulamaları yapılır.
Kalın ve yumuşak makyaj fırçasının yardımıyla, bronzlaştırıcıyı şakaklardan başlayarak yüzünüzün ortasına doğru indirin. Aynı fırçayı kullanarak hafif dokunuşlarla şakaklardan başlayarak elmacık kemiklerinde bitecek şekilde allık uygulayın. Aydınlatıcıyı ince bir fırça yardımıyla şakaklara, kaş kemiğine ve burun kemerine ve çenenize uygulayın.

DİKDÖRTGEN YÜZ 

Dikdörtgen yüzler, enine göre iki kat boyu olan yüzlerdir. Dikdörtgen yüzlerin daha orantılı görünmesini sağlamak için yüzün boyunu vurgulamaktan kaçınmalısınız. Buna ek olarak kemik yapısının, enini daha geniş gösterecek makyaj teknikleri uygulamalısınız.
Dikdörtgen yüzlerde bronzlaştırıcı, alnın üst kısmındaki saç çizgisinin etrafına, elmacık kemiklerinin altından şakaklara doğru, çene hattından başlayarak boyun kısmına kadar uygulanmalıdır. Burun kemiğinin kenarlarına da uygulanabilir. Pudra, yüz genişliğini arttırmak için elmacık kemiklerinden geriye ve aşağı yöne doğru uygulanmalıdır. Elmacık kemiklerinin üst kısmına, şakakların arka kısmına, kaş kemiğine ve burnun ucuna aydınlatıcı uygulayabilirsiniz. Alnınıza ve çenenize aydınlatıcı uygularsanız yüzünüz daha da uzun görünür.

Dikdörtgen Yüz

KALP YÜZ 

Kalp yüze sahip olanlar, bronzlaştırıcı yardımıyla kolay bir şekilde orantılı yüze sahip olabilir. Kalp yüzde, genellikle elmacık kemikleri belirginleştirilir.
Alnın üst kısmından başlayarak şakaklara ve ordan da elmacık kemiklerine doğru bronzlaştırıcı veya kontür uygulayın. Pudrayı, burnun iki parmak yanından başlayarak, elmacık kemiklerinizin de üstünden geçerek kulaklarınıza doğru uygulayın. Burun kemerinizde, yanaklarınızın çıkık olduğu noktalarda, kaş kemiğinizin altında ve çene hattı çizginizde aydınlatıcı uygulayabilirsiniz.

Kalp Yüz

YUVARLAK YÜZ 

Yuvarlak yüz, genç görünüm yaratırken aynı zamanda biraz köşeli bir görünümdür.
Yüzün tüm dış kısmına ve elmacık kemiklerinin altına bronzlaştırıcı uygulayın. Pudrayı, burnun iki parmak yanından başlayarak elmacık kemiklerinizin de üstünden geçerek kulaklarınıza doğru uygulayın. Bu uygulama yüzünüzdeki yuvarlak görünümü kıracaktır. Burun kemerinizde, yanaklarınızın çıkık olduğu noktalarda, kaş kemiğinizin altında ve çene hattı çizginizde aydınlatıcı uygulayabilirsiniz.

Yuvarlak Yüz

KARE YÜZ 

Kare yüz şeklinde, daha yumuşak hatlar yakalamak için kontür uygulamalısınız.
Öncelikle şakaklara ve çene bölgesine kontür uygulamalısınız. Doğal bir görünüm yakalamak için yumuşak bir fırça kullanmalı ve fırçayı yukarı doğru uygulamalısınız. Daha sonra yanağınıza pudra uygulayın ve çenenizde kalan boşlukları bronzlaştırıcı ile kapatın. Son olarak yanak ve şakak bölgesindeki çıkık kısımları aydınlatıcı ile “C” şeklinde aydınlatın.  

Kare Yüz

]]>
Tue, 26 Jan 2021 01:57:28 +0300 ilay
Geleceği Olan 10 Meslek https://www.ustayazar.com/gelecegi-olan-10-meslek https://www.ustayazar.com/gelecegi-olan-10-meslek Artık bilindiği üzere mesleklerin geleceği yitiyor. Bir çok insan da açıkta kalıyor yada atanamıyor. Çok çalışmayın, akıllı çalışın! Peki geleceği olan meslekler nelerdir? Gelin hepberaber bakalım.

Geleceği olan meslekler!

1- 3D ÜRETİM MÜHENDİSLİĞİ

>3 boyutlu yazıcı teknolojileri, son dönemin dikkat çekici teknolojilerinden bir tanesi.

2- ENDÜSTRİYEL TASARIM MÜHENDİSLİĞİ

>Sanat ve mühendisliği birleştiren endüstriyel tasarımcılar; mücevherler, ev eşyaları, oyuncaklar, donanım gibi sayısız farklı alanda iş yapabiliyor.

3- YAZILIM KALİTE VE TEST UZMANI

>Gelişen teknoloji ile birlikte ortaya çıkan ve geleceğin meslekleri arasında gösterilen bir diğer iş yazılım kalite uzmanları.

4- YAPAY ZEKA MÜHENDİSLİĞİ

>Yapay zeka mühendisliği için Türkiye’de ilk kez Hacette Üniversitesi bünyesinde bölüm açılması potansiyel hakkında fikir veriyor.

5- FİZYOTERAPİST

>Gelişen teknoloji ve bilim sayesinde yaşlı insan sayısı, haliyle fizik tedavi profesyonellerine duyulan ihtiyaç artıyor.

6- EPİDEMİYOLOG

> Epidemiyologlar, içinde bulunulan toplumda ortaya çıkabilecek hastalıkların yanında, buna bağlı sağlık koşulları ve kazaların araştırma sürecini başından sonuna kadar yürüten kişilerdir.

7- TIP

>  Amacı hastaların sağlık sorunlarını gidermek ve sağlıklarına kavuşturmak için Tıp biliminden yararlanarak hastalıklara kalıcı veya gerekli durumlarda geçici çözümler uygulamaktır.

8- ECZACILIK

>  İlaçların hazırlanması, dağıtımı ve gözden geçirilip ek klinik hizmetler sağlama bilim ve tekniğini barındıran akademik bir disiplindir.

9- ELEKTRİK/ELEKTRONİK MÜHENDİSLİĞİ

>  Elektronik devreleri ve sistemlerini tasarlamak için doğrusal olmayan ve aktif elektrik elemanlarını kullanacak ve verilen görevlerini mühendislik bilimine en uygun şekilde yapacak kişilerin mesleğidir.

10- BİLGİSAYAR MÜHENDİSLİĞİ

> Bilgisayar donanımı ve yazılımını geliştirmek için gerekli olan bilgisayar bilimi ve elektronik mühendisliğinin çeşitli alanlarını birleştiren bir mühendislik dalıdır.

]]>
Tue, 26 Jan 2021 00:21:59 +0300 ilay
Ölmeden Önce Mutlaka Yapılması Gereken 25 Şey https://www.ustayazar.com/olmeden-once-mutlaka-yapilmasi-gereken-25-sey https://www.ustayazar.com/olmeden-once-mutlaka-yapilmasi-gereken-25-sey Herkesin önceliği elbette farklı olacaktır. Ama bu yazımda sizler için herkesin mutlaka yapması gereken 25 aktiviteyi derledim.

Zaman böylesine hızlı geçerken yapmak isteyip yapamadığımız,daha doğrusu yapmaya fırsat bulamadığımız onlarca şey olduğunu fark ediyoruz. Unutmayın, vakit sandığınızdan da geç!

1- Önünüze sizi zorlayacak bir hedef koyarak ona ulaşmaya çalışın.

2-Dinlemeyi en sevdiğiniz enstrümanı çalmayı öğrenin.

3-Karavanla uzun seyahate çıkın.

4-Yunuslarla yüzün.

5-Korkularınızı yenin.

6-Kuzey ışıklarını görün.

7-Bir fidan dikin ve büyümesine şahit olun.

8-Kan ve ilik bağışı yapın.

9-Dünyadaki en önemli eserleri görmeye gidin.

10-Kapadokya'ya gidip balon turu yapın.

11-Türkiye'nin farklı bölgelerindeki köylere gidin, oralardaki hayatı görün.

12-Asla yapamam dediğiniz bir şeyi yapmayı deneyin.

13-Her saniyesinden zevk alacağınız sporlara yada aktivitelere katılın.

14-Yeni bir dil öğrenin.

15-Sualtı dalışı yapın.

16-Yeni bir sen yaratın.

17-Barışın, affetmeyi öğrenin.

18-Hiçbir zaman gülmeyi ihmal etmeyin.

19-Flyboard yapın.

20-Ağaç evde birkaç gününüzü geçirin.

21-Bir holi festivaline katılın.

22-Venedik'te gondola binin.

23-Safari yapmak üzere Afrika'ya gidin.

24-Her zaman kendinize yakışanı yapın!

25-Listenizi hayata geçirin! 

]]>
Mon, 25 Jan 2021 22:14:55 +0300 ilay
Madde Bağımlılığı Nedir ? https://www.ustayazar.com/madde-bagimliligi-nedir https://www.ustayazar.com/madde-bagimliligi-nedir Madde Bağımlılığı Nedir ?

Sakinleştirici ve uyarıcı etkileri olan, giderek daha fazla alma isteği ve alınmadığında yoksunluk belirtileri doğuran kimyasal maddelere “uyuşturucu madde” adı verilir. Uyuşturucu madde bağımlıları, çoğunlukla kullanımı kontrol edebilecekleri düşüncesiyle madde kullanmaya başlarlar. Oysa bağımlılığın nasıl gelişeceği öngörülemez, bir kez kullanım dahi son derece risklidir. İlk kullanımdan sonra tekrar tekrar madde alma ihtiyacı doğar. Aynı uyuşturucu etkinin sağlanması için kullanım sıklığı veya miktarı artar. Bu kısır döngünün yerleşmesiyle kişi bağımlılık sürecine girmiş olur.

Kullanıldıklarında merkezi sinir sisteminin farklı bölümlerini etkileyerek fiziksel ve psikolojik tahribata yol açarlar. Maddelerin hiçbir güvenli kullanım şekli yoktur. Hücrelerimiz vücuda giren her maddeyi tanır ve bir daha unutmamak üzere hafızasına alır. Hücresel öğrenme süreci denen bu durum herkes için geçerlidir.

Uyuşturucu Maddelerle İlgili Bilgiler

ESRAR

Esrar bitkisel olduğu için zarar vermeyeceği düşünülür, ancak doğada bir çok zehirli bitkinin varlığı unutulmamalıdır.
Esrar kullanıcıları diğer uyuşturucu maddelere geçmeyeceklerini düşünürler. Fakat diğer uyuşturucu maddelere bağımlı olanların çoğu esrardan bu maddeye yönelmiştir.
Esrarın zararlı etkisinin birkaç saatte geçeceği sanılmaktadır ancak esrar vücutta depolanır ve etkisi günlerce hatta haftalarca devam edebilir.
Esrarın bir rahatlama aracı olduğu varsayılır, ancak esrar da tıpkı diğer uyuşturucu maddeler gibi bireyin sorunlarını arka plana atmasına sebep olur.
Esrarın bireyin zihnini açtığı varsayılır, ancak esrar kullanan bireylerde zihin bulanıklığı, bellek, konuşma, anlama ve karar verme de problemler olur.

KOKAİN

Kokain kısa zamanda bağımlılık yapan uyuşturucu bir maddedir. Buruna çekme ya da enjektör ile alınır ve her iki şekilde de bağımlılık yapar.
Kokain anında etki eder ve etkisi yarım saat ile bir saat civarı sürer. Madde bağımlıları etkisini devam ettirebilmek için maddeyi sürekli almak durumunda kalırlar. Kokain kullanımında coşku hissi ve enerji artışı, aşırı hareket, konuşkanlık, anksiyete, gerginlik, öfke, kendine aşırı güven, karar verme bozuklukları görülebilir.
Kokainin tehlikeli yan etkileri arasında, burunda delinmeye kadar ilerleyen deformasyon, akciğer sorunları, damardan kullanım neticesinde AIDS gibi bulaşıcı hastalık kapma, kardiyovasküler sorunlar, beyin kanaması, sara nöbeti ve kokainle eroinin bir arada kullanımında ani ölüm bulunur.

TEDAVİ MÜMKÜN MÜDÜR ?

Tedavideki ilk aşama detoksifikasyon denilen vücudun maddelerden arınması dönemidir. Yaklaşık 5-7 gün arası süren bu dönemde oluşabilecek yoksunluk belirtileri giderilmeye çalışılır. Tedavinin ikinci aşamasında hastalar bilinçlendirme programına alınır. Bu program dahilinde eğitim, bireysel ve grup psikoterapileri, uğraş çalışmaları bulunmaktadır. Tedavideki en önemli nokta, hastaların belirlenen süreler içerisinde tedavide kalmalarını sağlamaktır. Tekrar madde kullanmayı önlemek amacı ile, cilt altına yerleştirilen ya da 24 saatte bir tekrarlanan enjeksiyonlar şeklinde çeşitli ilaç tedavileri mevcuttur ve olumlu sonuçlar alınmaktadır.

ÖNEMLİ BİLGİLER!

  •  Kişinin tedavi olmayı istemesi ve kendini hazır hissetmesi en önemli aşamadır.
  •  Tedavi sürecinde açık, doğru iletişim ve bağımlının yaşadıklarını yakınlarıyla paylaşması önemlidir.
  •  Bağımlılık tedavisi kişiye, kullanılan maddenin cinsine ve kullanım süresine göre değişiklik gösterir.
  •  Maddeyi kişinin tek başına bırakması neredeyse imkânsızdır, muhakkak uzman yardımı alınmalıdır.
  •  İyileştikten sonra gerekli sosyal ve psikolojik tedbirler alınmazsa, bağımlılığın yineleme oranı çok yüksektir.
]]>
Sun, 24 Jan 2021 23:31:46 +0300 ilay
BİPOLAR BOZUKLUK NEDİR ? https://www.ustayazar.com/bipolar-bozukluk-nedir https://www.ustayazar.com/bipolar-bozukluk-nedir Bipolar bozukluk nedir ?

Bipolar bozukluk, kişinin bir anda kendini çok iyi hissederken, bir süre sonra içine kapanık bir hale gelmesidir. En belirgin özelliği kişinin ruh halinin uçlarda olmasıdır. Bipolar bozukluk, en yüksek seviyedeyken kişi kendini çok mutlu hisseder ve hiperaktif olur. Fakat depresyon haline büründüğünde dış dünyaya tamamen kapanır ve intihar eğilimi bile olabilir. Bipolar bozukluk, genetik aktarımla geçebileceği gibi, yaşanan travmalara bağlı olarak da gelişebilir.

Belirtiler

Bipolar bozukluğa sahip olan bir kişi, mani aşamada olduğunun farkına varamayabilir. Mani dönem geçtikten sonra davranışlarını sorgulama aşaması ortaya çıkmaktadır. Birçok bipolar hastası çevresindeki kişilerin uyarıları ile hastalığı fark edebilirler.İleri bipolar bozukluğu teşhisi alan bazı kişiler, diğer hastalara göre daha sık ve şiddetli dönemler geçirebilirler. Bu durum kişinin iş hayatını, arkadaşlık, aile ve özel ilişkilerini etkileyebilir.

Bipolar bozukluğu olan kişiler mani ve depresyon dönemlerinde orada olmayan şeyleri görme, duyma veya koklama gibi garip duygular yani halüsinasyonlar yaşayabilirler. Ayrıca diğer insanlara mantıksız görünen şeylere (sanrılara) inanabilirler.Bu tip semptomlar tıpta psikoz veya psikotik atak olarak bilinir. Bipolar semptomları kişinin ruh halinde ya da davranışlarında öngörülemeyen değişikliklere neden olabilir ve bu durumda kişinin yaşamında ciddi zorluklar yaşamasına neden olabilir.

Mani dönemde;

-Aşırı neşe

-Olayların merkezinde olma duygusu

-Hiperaktivite

-Geçmişe oranla daha az uyku

-Cinsel dürtülerde artış

Aşırı özgüven

-Odaklanmada güçlük yaşama

  • Halüsinasyon görme
  • Hızlı konuşma
  • Yaratıcılık
  • Alkol ve uyuşturucu kullanımı
  • Sabırsızlık
  • Sürekli para harcama
  • Huzursuzluk gibi duyguların uç noktada yaşanmasıdır.

Depresif dönemde;

  • Uzun süre uyuma isteği
  • Yorgunluk
  • Keyifsizlik
  • Olaylara konsantre olmada zorluk çekme
  • Suçluluk hissetme
  • Umutsuzluk hali
  • Sürekli kuşku duyma
  • İştahsızlık
  • Sanrılar görme
  • Uyumada zorluk çekme
  • Çevresindeki insanlarla sürekli tartışma hali
  • Azalan cinsel istek
  • İntihar düşünceleri
  • Günlük işleri yerine getirememe şeklinde görülür
]]>
Sun, 24 Jan 2021 22:55:52 +0300 ilay
ANKSİYETE BOZUKLUĞU NEDİR ? https://www.ustayazar.com/anksiyete-bozuklugu-nedir https://www.ustayazar.com/anksiyete-bozuklugu-nedir ANKSİYETE BOZUKLUĞU NEDİR ?

Diğer adı kaygı bozukluğu olan anksiyete psikolojik bir rahatsızlıktır. Kişi sürekli kaygılıdır. Panik atak krizleriyle de kendini gösterebilir. Bu duyulan aşırı endişe, panik, kaygı günlük yaşantımızı da sekteye uğratır. Kotrol edilmesi ve yönetilmesi oldukça zordur. Çocukluk, gençlik döneminde başlayıp yetişkinlik dönemine kadar devam edebilir. Yetişkinlik döneminde ise azalma görülebilir.

Anksiyete bozuklukları kendi içinde ayrılmaktadır. Bunlar ise; sosyal anksiyete bozukluğu, ayrılık anksiyetesi, spesifik fobiler, genelleştirilmiş anksiyete 

ANKSİYETE BOZUKLUKLARI NELERDİR ?

Anksiyete bozukluklarının birkaç türü mevcuttur.

Sosyal anksiyete bozukluğu: Sosyal ortamlarda başkaları tarafından olumsuz değerlendirilmekten yoğun şekilde kaygı duyma ve korkma durumudur.

Genelleştirilmiş anksiyete bozukluğu: Ortada bir neden olmadan duyulan aşırı endişe ve gerginlik durumdur.

Belirli fobiler: Yükseklik korkusu şeklinde kendisini gösterebilir. Bu korkuya sahip olan kişiler uçağa binmekten ya da yüksek katlı binalarda oturmaktan korkabilir.

Ayrılık kaygısı: Sevdiğiniz kişiler her an yanınızdan olsun istiyor yanınızdan ayrıldıklarında çok endişe duyuyorsanız ayrılık kaygısı problemi yaşıyorsunuz demektir.

Agorafobi: Kalabalığın içinde yada acil bir durum yaşandığında hareket kabiliyetiniz kısıtlı olduğu için endişe duyabilirsiniz.

ANKSİYETE BELİRTİLERİ NELERDİR ?

-Uyku problemleri

-Kaygı duymayı tetikleyecek etkenlerden kaçınma durumu

-Hazımsızlık

-Dikkat dağınıklığı, odaklanma problemleri

-Aşırı terleme

-Ellerde titreme

-Çarpıntı

-Nefes darlığı ve ağır kuruluğu

-Kötü bir şey olacakmış hissi

-Gergin, huzursuz, panik halinde hissetmek

ANKSİYETE BOZUKLUĞUNUN BELİRTİLERİNİ AZALTMAK VE RAHATSIZLIĞI YÖNETMEK İÇİN BİRÇOK TEDAVİ ALTERNATİFİ MEVCUTTUR.

]]>
Sun, 24 Jan 2021 19:20:01 +0300 ilay
ASTROLOJİ NEDİR ? https://www.ustayazar.com/astroloji-nedir https://www.ustayazar.com/astroloji-nedir Doğum haritası (Natal Harita) nedir ?

Yoruma dayalı olmayan, içinde bilimsel öngörüleri ele alan astroloji bir fal değildir. Doğum haritası doğduğunuz sırada gezegenlerin gökyüzündeki konumlarını gösteren bir gök haritasıdır. Doğdunuz yerin konumuna göre gösterir. Bu nedenle doğduğunuz yer çok önemlidir. Örneğin iki farklı kişi aynı gün aynı saatte doğmuş fakat doğdukları konum farklıysa buna bağlı olarak gök haritaları da farklı konumlanmış olacaktır. Eğer doğum saati bilinmiyorsa Astroloji'nin bu alanda uzmanlaşmış deneyimli bir danışman, kişinin hayatındaki en önemli olaylar yoluyla doğum saatini bulabilir. Bir diğer yolu ise doğduğunuz hastanenin kayıtlarına baktırmak olacaktır.

Doğum haritasında üç ana öge vardır. Burçlar, gezegenler ve evler. Astroloji 12 burçtan ve evden bahseder. Burcumuz doğum haritamızda Güneş'in üzerinde bulunduğu takım yıldızıdır.

12 burç: Aslan, başak, yengeç, akrep, kova, ikizler, balık, terazi, yay, oğlak, boğa ve koçtur.

Gezegenler ise: Mars, Venüs, Merkür, Uranüs, Neptün, Satürn, Jüpiter, Neptün, Plüto'dur. Güneş ve Ay, doğum haritanızın en önemli unsurlarındandır.

Astrolojide evler buçlar gibi 12 tanedir. Doğu ufkundan başlayarak saat yönünün tersine doğru sıralanır. Bunlar ise aşağıdaki gibidir;

1.EV: Kişilik, tip, karakter evidir.

2.EV: Para ve değerler evidir.

3.EV: Akıl ve zeka evidir.

4.EV: Aile ve toplum evidir.

5.EV: Aşk, şans ve çocuklar evidir.

6.EV: Gündelik hayat,rutin işler ve sağlık evidir.

7.EV: Sevgi, evlilik, ortaklık ve denge kurma evidir.

8.EV: Ölüm ve cinsellik evidir.

9.EV: Din, yüksek eğitim ve uzun yolculuklar evidir.

10.EV: Meslek ve kişinin toplumdaki yerini gösteren evdir.

11.EV: Dostluklar, umutlar ve hayır işleri evidir.

12.EV: Hayaller, bilinç altı ve iç alem evidir.

]]>
Sun, 24 Jan 2021 18:27:07 +0300 ilay